Tarantino ve Rodriguez'in beslendikleri B filmlerine hürmeten hayata geçirdikleri "Grindhouse" projesi dahilinde yaratılan sahte fragmanlarından biriydi Machete. İzleyicilerden gördüğü yoğun ilgiden destek alan Rodriguez ciddi bir sorunu o eski, bakımsız sinemalarda gösterilen ve ortalama izleyiciye hitap eden eğlencelik filmlerinin modern bir versiyonunda işlemeye karar verdi.
Kasıtlı yapılmış ucuz çekim numaraları, kan ve cinselliğe yaslanan bir görsellikle desteklenen bir anlatı ile seyirci sunulan filmin ciddiye alınma gibi bir derdi yok. Yine de konusu vesilesiyle gerçek bir sorunun kıyısında gezindiğinden ciddiye alınma tehlikesini(!) yaşayan film bu sebeple şakayla karışık bir sistem eleştirisi niteliği taşıyor ve bu minvalde filmi incelemek söz konusu olduğunda bizim de otomatik silahlı hemşirelerden, çılgın rahibelerden, süper kahramanı andıran güzellerden ve havada uçuşan parçalanmış insan bedenlerinden başka şeylerden; biraz daha ciddi mevzuulardan konuşmamız kaçınılmaz hale geliyor.
NEDEN ÖLMÜYORSUN?
Bir Brad Pitt olmadığı her halinden belli olan Danny Trejo'nun canlandırdığı Machete'yi bir cazibe merkezi haline getiren şey onun fiziksel varlığının ötesinde, karakter olarak temsil ettiği fikirler. Bu fikirler onun tipik bir B filmi esas adamı olarak her daim güzel kadınların ilgisine mazhar olmasına sebep olduğu gibi aynı zamanda onu ölümsüzleştiriyor da. En çetrefilli durumlardan ve en ölümcül kapışmalardan canlı ve her seferinde daha amansız birine dönüşerek çıkması kahramanın yolculuğu mitosuna hizmet eder nitelikte. Karısının ve çocuğunun öldürülmesi trajedisinden filizlenen motivasyonu ile intikamının peşinde koşan Machete aldığı yaralarla daha da güçlenir. Machete'nin acılarını muhafaza eden anları hatırlatmalarıyla onun acılarının zihinsel haritasını oluşturan bu yaralar onu kutsamıştır da aynı zamanda. Çektiği çilelerin ve adalet mefhumunun kutsallığı onun amacına ulaşmasını teminat altına almıştır. Intikam yolunda pusuya düşürülebilir, vurulabilir ve pekçok kez ölümle burun buruna gelebilir ama ölemez. "haklı intikam" ının dışında bir de mücadelesini bireysellikten çıkaran ve adaleti tesis etme misyonuna katkı yapan "kitlelere önderlik etme" çabası onu öldürülemez yapmıştır. Senatörün danışmanı ve alengirli seçim kampanyasının finansörü Booth'un söylediklerinin daha önceden "V for Vendetta"da bir cephane dolusu mermi üzerine boşaltılmasına rağmen ölmeyen V'ye de söylenmesi tesadüf değil. "Neden ölmüyorsun" veryansınına cevap her zaman için bedenin faniliğini , fikirlerin ise ölümsüzlüğünü vurgulayan bir cevaptır. Elbette ki bu, hayranlık uyandıracak ölçüde şiirsel bir anlatıda farklı, eğlencelik diyebileceğimiz bir filmin anlatısında farklı bir şekilde tezahür edecektir.
BAHÇEYE HERKES GİREMEZ
Filmde göçmenlik karşıtı bir politika izleyen senatörün, senatörün finansörü olan iş adamının, sınırları korumakla mükellef aşırı milliyetçilerin ve bir uyuşturucu kartelinin ortak paydası "öteki"ne ihtiyaç duymaları. Ötekine atfedecek kötü özellikler ile karşıt kutup olan kendilerini yüceltecekler ve savunduklarının özünü güçlendireceklerdir. Bu amaçları uğruna sınırları kullanmaya karar verirler. Sınırlar sadece coğrafi ayraçlar değildir; egemen gücün ve otoritenin hükmettiği alanlardır. Bu sınırlarla çevrili ülkenin vatandaşlarının sahip olmaları gereken ortak değerler vardır. Millet beraberken ayakta kalır, ayrıldığında yıkılır. Yıkılmaması için birlikten ayrılan ve ulusun ülküsünü paylaşmayan herkes sınır dışına sürülür. Clint Eastwood'un "Gran Torino"sunda, Eastwood'un canlandırdığı Kore gazisi Walt Kowalski bahçesine(sınırlarından içeriye) giren Asyalılara Amerikan yapımı tüfeğini doğrultur ve onlara bahçesinden uzak durmasını tembihler. Zamanla aynı hülyanın peşinde koşan insanlar oldukları ve Amerika sınırları içerisinde birleşmelerinin onları "komşu" yaptığı düşüncesi baskın çıkar ve Kowalski onları bir tehdit olarak görmekten vazgeçer. Keza aynı yol üzerinde bulunanların bir olduklarını hissetmeleri için birbirlerinin hayatlarını pas geçmemeleri; birbirlerine çarpmaları gerektiğini anlatan "Crash" de bu popüler değişim söylemine vurgu yaparak büyük başarı kazanmıştır. Machete'nin kaybedeni senatör ise değişime karşı olduğunu oy konuşmalarında dile getirmiştir ve günümüzün hakim siyaset söylemi "değişim"e karşı olmak onu işte tam da bu yüzden kaybedenlerin safına itmiştir.
Machete, yeni Amerika'nın "geçmişi unut, yaraları sar ve geleceğe bak " politikasına bir diğer deyişle "değişim" mottosuna destek veren bir film. Eğer ki kanunlar sizleri ortak bir rüyanın parçası olmaktan alıkoyuyorsa da kanunları değil sizi rüyaya paydaş yapacak doğruları kılavuz edinmeniz gerektiğini Machete'nin maço karakterinin, adaleti arayan kahraman sıfatının desteği ile seyirciye aktarıyor.
Adaletin, sosyal hayatta denkliğin, bir bütün olabilmenin peşinde olanların mısır patlağı sineması ile seyreltilmiş bu şakayla karışık ciddi hikayesi bir sosyal duyarlılık filmi pastişi gibi durduğu için en fazla „ama eğlenceliydi“ yorumuyla geçiştirilebilir. Yoksa söyleminin sağlamlığı hususunda ciddi derecede sıkıntılı bir film. Izleyip eğlenmekten ötesini beklemek boş yere hayal kurmak olacaktır.