RSS
merhaba ve olur ya sizi göremem, şimdiden: iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler... Umarım güzel bir hayat yaşarsınız.
-SETHELEH-

Biletsiz Projesi Üzerine


Sevgili Gönül dostları, biricik müttefikler, canım kainat sakinleri...

Blog dışında neler yaptığımı merak ediyorsanız diyerek... Yok, tabii ki böyle bir şey yapmayacağım. Aramızdaki mesafeli ilişkiyi, son derece sinir bozucu ve gayriciddi bir insan olmamdan ötürü zorlanarak da olsa korumaya çalışıyorum. Aslında ben sizi korumaya çalışıyorum ! Neyse, buranın haricinde yazdığım bir başka mecra da Biletsiz. Oradan sinema ve daha bir çok şey hakkında zırvaladığım yazılara ulaşabilirsiniz. Ayrıca Ekim ayında "Biletsiz" isminde bir kültür sanat dergisi çıkaracağız. İşte ben böyle böyle sokaklardan ve suçtan uzak duruyorum. Bana karşı Ölü Ozanlar Derneği etkisi yapan oluşumlardan biri olan bu dergiye bir Haneke yazısı yazdım ki aman Haneke görmesin. Siz görün ama, siz yabancı değilsiniz. Ayrıca pek çok tatlı munis yazı da olacak dergide. Çıktığı gibi, dumanı üstündeyken sizlerle paylaşırım zaten. Ha bu şabalak nerelerde diye arada merak edersiniz, içinizi bir hüzün kaplar, Münir Nurettin'den bir şeyler dinlemek istersiniz, siyah beyaz bir türk filminde Sadri Alışık ağlamaya başlar, işte ben oralarda bir yerlerdeyim. Aklınızda bulunsun. 
www.tips-fb.com

Resident Evil Retribution




Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler yine gider, har vurur harman savururdum. Zaten o dönemlerde benden tutumlu, iki dirhem bir çekirdek bir kamu personeli olmayacağı belliydi. Ben tüm kahramanlar gibi sefil ve değersiz hayatımın beni bir gün insanlığı kurtarmakla sonlanacak bir maceraya sürükleyeceğine inanıyordum. Bir gün, Raccoon City’yi kurtarmam gerektiğinde elimi taşın altına koymaktan çekinmeyecektim. Kariyerimi bunun üzerine kurmuştum. Dünyanın en mendebur şirketi, muzır isimli Umbrella’yı tek başıma çökertecektim. Planım bu yöndeydi. Sen plan yaparken ebeveyn yukarıdan bakıp gülümser, “yazık ya kimin çocuğuysa… Off, bizimdi değil mi bu çocuk?” dermiş. Bu yüzden hiç ciddiye alınmadım, mücadeleme destek çıkan kimse olmadı. İşte sonra Raccoon City’nin ne hale geldiğini de herkes gördü…

Capcom itina ile güzel serileri hacamat ediyor, o konuda büyük bir istikrar var şirkette. Resident Evil’in geldiği noktaya baktığında Capcom’un yerini yurdunu tespit edip taşlar ve sopalarla oyun piyasasında bir devrim yapmak istiyor insan. Artık işin iyiden iyiye “abi meydanda sniper var!”a döndüğü, FPS’nin tüm zevki alıp götürdüğü zamanlarda serinin geldiği nokta şaşırtıcı değil; ama çok can sıkıcı. Bir de bu yetmezmiş gibi seriyi filme uyarlayan Paul W.S.Anderson deyyusu da aynı zihniyetin ürünü olan filmler yapıyor. Zaten ortada bir Jill varken, ulan o olmadı Leon, Chris, Claire falan filan varken gidip Alice’i hikayenin merkezine yerleştirmek serinin hayranlarına yapılmış büyük bir yamuktu. Ama bu yamuk sayesinde şu an Anderson deyyusu Milla Jovovich ile birlikte ve milyon dolarlarla oynuyor. Yani bu işten kimin karlı çıktığı ortada. Milla bu deyyusta ne buldu bilinmez ama her biri birbirinden senaryosuz filmler yapmak gerçekten büyük maharet olsa gerek. Gerçekten de filmler o kadar senaryosuz ki ilk dört filmde “kıyamet sonrası”, “sanal gerçeklik”, “superhero” gibi pek çok konsept hoyratça harcanıp ortaya aşure tadında bir seri çıktı. Frank Rijkaard’ın türk futbolu hakkında dediği gibi “her şeyden biraz var ama hiçbir şey tam değil”.

Ben ingilizce bilmediğim halde zamanında bu oyunu oynarken üç sözlük eskitmişim, ileride Harvard’da okumamı sağlayacak kadar parayı oyun piyasasına akıtmışım… E insan haliyle daha iyi bir muamele bekliyor! Hem benim gibi kundaktan resident evil oyuncusu olanları hem de “creator” Shinji Mikami gibi bir reisi küstürdüler dünyaya. Düşündükçe sinirden balon balığı gibi şişiyordum ama yine de Resident Evil Retribution’a gittim... Şimdi çok daha sinirliyim.






Serinin son filmi yönetmenin “bakın nasıl da ileri teknoloji kullanıyoruz ehehee” dercesine çektiği bir yavaşlatılmış geri sarım ile başlıyor. Anderson’un bu gösteriş meraklılığı filmin genelinde de kendini gösteriyor. “Her şeyin fazlası iyidir” diyerek seyirciye sonsuz tane Milla klonu göstermiş, zırt pırt tıpkı “The Fifth Element” in açılışındaki gibi Milla’yı laboratuvarda füturistik bir elbise ile uyandırıp “beyler repleri görelim” diyen bir adamdan da zaten başka türlüsü beklenemezdi.Bu filmde de hiçbir masraftan kaçınmayıp serinin önceki filmlerinde ölen, öldüğü düşünülen karakterleri tekrar bir araya getirmiş bu şabalak. Bunu da “simülasyon ortamları” üzerinden meşrulaştırmış. Artık işi iyice oyuna bağladıkları yetmezmiş gibi bir de simülasyon ortamlarında zihinlerine sahte anılar ekilmiş tanıdık yüzlerle aynı karakterin varyasyonları ile geliyor, karakterlerin etinden sütünden faydalanıyor. Filmde birden çok Rain ve Carlos olması, Leon’un devreye girişi, esrarengiz ve bir o kadar da tatlı Ada Wong’un da partiye davet edilişi ve West’in sürpriz yumurtadan çıkar gibi “ben ve kaslarım emrinizdeyiz” dercesine geri dönüşü olayın “eski takımı tekrar toplayalım” kafasının ürünü olduğunu gösteriyor; daha fazlası değil. Bunlara ilaveten bir adet Jill ve Wesker de var filmde.

Filmde Moskova, Tokyo, New York simülasyonları olduğunu hatırlatalım sevgili seyahat tutkunları. Alice tıpkı bölüm geçer gibi bu simülasyon ortamlarını geçmeye çalışıyor, evet çok yaratıcı! Allah’ım içimi bir karanlık kapladı. Sayid Jarrah’ın içini kaplayan karanlık gibi esir aldı beni. Eskiden bana “aha green herb… Yeşil ot buldum, şimdi güçlenip ananızı…” diye başlayan tutku dolu cümleler kurdurtan oyun şimdi siyah beyaz fotoğraflarına bakıp kan kustuğum bir Yeşilçam eski sevgilisine dönüşmüştü. Daha fazla dayanamıyordum… Yarısında çık… Elbette yarısında çıkmadım, o kadar para veriyoruz gözlük falan…

Resident Evil “serinin ve Milla Jovovich’in hayranlarını…” diye başlayan cümlelerle tanıtılan bir film serisi, biz daha neyi konuşuyoruz. Lan The King Of Fighters, Tekken, Street Fighter gibi arcade’lerin kısır hikayeli ve düşük bütçelerinin de etkisiyle tırt ötesi olmalarını bir nebze olsun anlayabiliyorum ama Resident Evil’in  bu kadar yeni nesil bebelerine yaranmak adına bu kadar düşmesini aklım almıyor. IQ almış başını gitmiş, zekadan evde eni vici vokke diye dolanıyorum etrafta, bir indigo çocuğum, new age’im ulan ben! Ama yine de bunu anlayamıyorum…

Resident evil Retribution denilen şabalak görsel hazza dayalı, koskoca filmi “Milla’nın kaçışı” gibi on dakikada geçilebilecek bir olay üzerine kuran bir film. Filme elbette ki entelektüel haz için gitmeyeceksiniz,  bence giderseniz de sevgilinizle falan gidin. Filmin boşluğunda birbirinize sarılırsınız. Çünkü film öyle bir film ki “abi filmin gameplay’i başarılı” diyerek tanımlayabiliyorum filmi. Varın gerisini siz düşünün.

Ayrıca Jill zamanında bana varaydın, evinin kadını çocuklarının anası olaydın hiç bunlara gerek kalmayacaktı bebişim. Belalım, yaban çiçeğim...

www.tips-fb.com
 
Copyright 2009 Sinematografik Mizah -Setheleh-. All rights reserved.
Free WordPress Themes Presented by EZwpthemes.
Bloggerized by Miss Dothy